Fuseki Sayı 02

Merhaba,

Uzun bir aradan sonra 2. sayımızı çıkarttık. Final dönemimiz olması nedeniyle çalışmalarımıza ara vermek zorunda kaldık açıkçası. Bu gecikmeden dolayı öncelikle herkesten özür dileriz. Bu süre içerisinde İstanbul ve Türkiye Go Oyuncuları Derneği'nden dergi çıkaracakları haberlerini aldık ve bu bizi oldukça sevindirdi. Ateşin büyümesini görmek, çıktığımız yolda hedeflerimizden birine daha yaklaştığımızın kanıtı. İlk sayımızda da bahsettiğimiz gibi, iletişim araçlarının eksikliğinden yola çıkarak girişilen bu işin, yeni iletişim araçlarına da ön ayak olması (kıvılcım misali) bizim için anlamlı bir sevinç.

1. Sayıdan sonra geçen uzun zamanda Fuseki fanzin projesinin bir meyvesi de Fuseki Go Turnuvası oldu. 18 Şubat'ta Orta Dünya Cafe'de gerçekleştirdiğimiz 1 . F useki Go Turnuvası son dönemde Ankara’da yapılan en çok katılımlı yerel turnuva oldu. Hem güzel maçlar, güzel sohbetler oldu hem de turnuvadan toplanan katılım ücretleriyle fanzinin çoğaltım ve dağıtım şlerini hallettik. Bundan sonraki aylarda da bunu geleneksel hale getirip, sizlerin de katılımlarıyla hem fanzine gelir sağlamak hem de konsantre oyunlar ve yeni arkadaşlıklarla Go'ya olan sevgi ve ilgimizi pekiştirmek niyetindeyiz.

İlk sayımızdan sonra aldığımız eleştiri ve öneriler doğrultusunda yeni sayımızı, eksiklerimizi kapatarak düzenleme işine giriştik. Bazen gece yarılarına kadar oturduk, çalıştık, tartıştık. Yazılar toplandı, yazıldı. Birçok kişinin emeği geçti; gerek yazdıklarıyla, gerekse yorumları ve destekleriyle. İnanıyoruz ki, bundan sonra da künyemiz yeni katılanlarla büyüyecek ve her gün daha iyisi için çabalıyor, çalışıyor olacağız. Hatırlatmaya gerek var mı bilemiyoruz ama toplantılarımız herkesin katılımına açıktır. Zaten toplantı yapacağımız zaman mail gruplarına duyuruyoruz. Katılmak isteyen herkesi bekleriz. Sizlerin de yardımlarınıza ve desteğinize her türlü açığız.

Okurken eğlenmeniz ve öğrenmeniz dileğiyle…

Go Oyununun Tarihçesi - Kısım I

Giriş : Eski Çin’den başlayıp Japonya’ya oradan Kore ve Tibet’e ve daha sonra Batı dünyasına uzanarak yayılan ve bugünlerde yaklaşık 25 milyon kişinin oynadığı Go oyununun tarihi, uzakdoğu kültürünün önemli parçalarından biri olması açısından incelemeye değerdir. Bu yüzden Fuseki’nin bir birkaç sayısı boyunca okuyucuyu fazla sıkmadan bu tarihçeden bahsetmenin faydalı olacağı görüşündeyiz.

Go oyuncuları ve tarihçileri oyunun kökeni hakkında çok uzun süredir tartışmaktadır, söylentiler ve efsaneler muhteliftir.

Erken Çin efsanelerinde, Go oyununun “Cennetten yeryüzüne indirildiği” söylenir ve ilk kayıtlara göre yaklaşık İ.Ö. 2200 civarında Çin’de bir kral olan Yao’nun, oğlu Tan Chu’ya, onun zekasını geliştirmek amaçlı olarak bu oyunu öğrettiği iddia edilmektedir.

Tan Chu daha sonra o bölgedeki en iyi oyuncu olmuş, ancak başına buyruk, asabi karakteri ve tüm vaktini bu oyuna ayırdığından dolayı babasının gözünden düşmüştür. Yao yaşlanınca tahtı ve mirası, danışmanı olan Shun’a bırakmış, bunun üzerine Tan Chu, daha sonraları Hsia sülalesinin kurucusu olacak olan Shun’a karşı savaşmış ancak yenilgiye uğrayıp hayatını kaybetmiştir.

Yao ile aynı çağda yaşamış olan efsanevi Sarı İmparator’un Kral Yao ile bu oyunu oynadığı ve bu oyundan savaş stratejileri geliştirmekte yararlandığı bir başka kaynakta ifade edilmektedir.

Çinli arkeologlar Doğu Çin’de Shang bölgesinde yaptıkları kazılarda bazı mezarlarda 5000 yıl öncesine ait ve cesetlerin baş ve sağ omuz bölgelerine yerleştirilmiş Go taşları buldular.

Rus arkeologlar ise kuzey Sibirya’da yaptıkları kazılarda yaklaşık 4000 yıl öncesine ait bir tarafı yassı diğer tarafı dışbükey oyun taşları bulmuşlardır.

Buna karşılık çağdaş sinolog Joseph Needham (1900-1995) Go oyununun en erken İ.Ö. 1000’de
ortaya çıktığını ileri sürmüştür.

Go oyunu İ.Ö 750’li yıllarda ilk defa Çin edebiyatına konu olmuştur, öte yandan söylentiler ve efsaneler haricinde oyunun oynandığına dair en somut kanıt, İ.Ö. 206 - İ.S 220 arası hüküm sürmüş olan Han sülalesi devrine ait olan Go tahtası (goban) ve taşlarının bulunması ile elde edilmiştir.

Konfiçyüs (İ.Ö. 551-479), Go oyununu “Dolu bir mide ile hiçbir şey yapmamaktan biraz daha iyi bir şey” olarak niteler ve yine onun takipçilerinden Mencius (İ.Ö 371-289) “küçük bir sanat”, “insana annesini-babasını unutturan bir oyun“ olarak aşağılar. (Laf aramızda haksız da sayılmaz)

Buna karşılık aynı çağda meşhur savaş stratejisi uzmanı Sun Tzu tarafından kurulan “Karanlık Strateji Okulu” (Dark School of Strategy), Taoist felsefenin takipçileri ve Çin devletinin diğer savaş sanatı ustaları tarafından oyun özendirilmiş ve desteklenmiştir. Bu devirden bu yana Taoist felsefenin temelini oluşturan insan davranışına yönelik pragmatik yaklaşımlar ile Go oyunundaki stratejilerin paralellik gösterdiği bilinmektedir

İ.S. 600-1200 yılları arasında Go oyunu “İnsanı Cehalete Sürükleyen 27 Sebep”i ortadan kaldıran yöntemlerden biri olarak görülmeye başlanmıştır.

Ne ilginçtir ki, Konfiçyüs ve öğrencileri tarafından acımasızca eleştirilen bu oyun, İ.S. 1200’lerde Çin kültüründe müzik, resim, kaligrafi sanatı ile birlikte kültürlü bir bireyin elde etmesi beklenen Dört Temel Beceri’den biri olarak ifade edilmiştir.


Devirlere göre çok değişik kültürel nitelemelere maruz kalmış olan bu oyunun, dünyamızda 4000
yılı aşkın süredir varolmasının sırrı, işte bu tartışmaları yaratan tarihsel diyalektikte gizlidir. Bu gizemin bir 4000 yıl daha varolması şaşırtıcı olmayabilir.

Gelecek kısımlarda tarihi dönemler boyunca değişik ülke ve kültürlerde Go’nun gelişimini özetlemeye çalışacağız.

Sağlıcakla kalın ve “go oynayayım” derken annenizi-babanızı ihmal etmeyin !


Gelecek sayıda: “Taoist” Karanlık Strateji Okulu ve Konfiçyüs zamanında Go”

Alper Ülkü


Yeni Başlayanlara… Hamle Saymak

Merhabalar. Düzenli olarak bulunacak olan “yeni başlayanlara” sayfasında (sayfalarında) bu sayıda “Hamle Saymak” kavramından bahsetmek istiyorum. Fakat ilk olarak ufak bir giriş yapmak uygun olur.

Öncelikle bu yazıyı okuyanların birkaç oyun da olsa go oynamış olmaları beklenmekte. Bunun yanında atari, nefes gibi basit kavramları duymuş olmaları yazıyı anlamada kolaylık sağlayacaktır. Bu yazıdaki amaç hamle saymanın önemini vurgulamak ve başlangıçta nasıl yaklaşılabileceği konusunda yardımcı olmak… Eğer kuralları öğrenmemişseniz, 30 kısa adımla öğreten playgo.to/interactive/turkish/index.html sitesini ziyaret etmenizi öneririm. Kuralları öğrenmek oldukça kolay. Bilen birini bulabilirseniz 10 dakikada anlatabilir. Bu bağlamda toplandığımız yerlere de uğrayabilirsiniz.

Oyunun 19x19’luk bir tahtada oynandığını 1. sayıda arka kapakta belirtmiştik. Genellikle 19’luk tahtada oynamaya başlamadan önce, bir süre 9x9’luk tahtada oynanır. Ne kadar sıklıkla oynadıklarına bağlı olarak bu süre 1 ay, 3 ay daha fazla ya da daha az devam edebilir. Başlangıçta 9’lukta oynanmasının en önemli sebebi tahta kenar ve köşelerinde yapılan hamlelerin pratiğini yapmak. Bu pratik yapma işleminde de hamle saymak büyük bir öneme sahip. Peki, hamle saymak nedir?

Hamle saymak, hamleyi yapmadan o hamlenin devamını görmeye çalışmak olarak açıklanabilir. Karşılıklı yapılacak olan siyah ve beyaz hamleleri önceden kestirebilirseniz, devamını getirip getirmemek de sizin elinizde olur. Basit bir örnek vermek gerekirse, 1. şemada Siyah, beyaz taşlardan birini almak istiyor. Bunun için “A noktasından mı yoksa B noktasından mı başlasam?” diye düşünmekte. (Düşünmediyseniz, siz de düşünebilirsiniz.)

Tekrar hatırlatmak istiyorum. Siyah oyuncunun amacı, (amacının doğru ya da yanlış olduğu konusuna girmeden söylemeliyim ki) 1 adet beyaz taşı ele geçirmek. Doğru kararı verebilmesi için hamle sayması ve birkaç hamle ileriyi görmesi gerekmekte. Birkaç hamle ileriyi görmek demek aslında tahtaya hayali taşlar yerleştirmekle aynı anlama gelmekte. Basit bir işlem. Hayal gücümüzü biraz zorlayıp istediğimiz bir noktada bir taş olduğunu hayal etmeliyiz. Böylece o taş oradayken ne yapılabileceği konusunda tekrar düşünebiliriz. Örneğin bu soruda Siyah A’ya koyarsa Beyaz büyük olasılıkla B noktasına koyar. Sonra Siyah ne yapar? Ve sonra Beyaz?

A ve B noktalarından başlayarak devam eden çok sayıda hamle dizisi olsa da bunlardan ikisini yazının devamında bulunmakta. İlk şemaya bakarak bunları aklınızdan oynamaya çalışabilirsiniz. Başta zorlasa da 1-2 oyunda uyguladıktan sonra çokça kolay geleceğini görebilirsiniz. Siyah oyuncu A ve B noktalarının devamını soldaki şekillerdeki gibi sayarsa ilk hamle tercihini A olarak yapacaktır.

Hamle sayabilme yetisi hiç şüphesiz ki bir oyuncunun seviyesini belirleyen en önemli yetidir. Bu noktada sayma yetisinin nasıl geliştirilebileceği konusuna değinmek gerekir. Öncelikle oynanan oyunlarda hamle saymaya çalışmak, bir miktar hayal gücümüzü zorlamak faydalı olur. Düşünülerek yapılan hamleler ve oynanan oyunlar hızlıca oynamaya göre çok daha fazla katkı sağlar diye düşünüyorum. Oyunlar dışında; çalışma olsun diye, belki bulmaca çözmeye de benzetilebilir, yaşam-ölüm problemleri çözülebilir. Şunu belirtmek isterim: her zaman 5–10 hamle ilerisini kendinizi zorlayarak görmeye çalışmayacaksınız. Daha önce karşılaştığınız bir pozisyona benzer bir pozisyon geldiğinde 10 hamle de olsa saymanız sadece 3 saniyenizi alacak belki de. Yaşam- ölüm problemlerinin bir katkısı da bu yönde olmakta. Problem çözerek oyunlarınızda oluşan kimi durumları daha rahat algılayabilirsiniz. Hamle saymak üzerine pratik yapmış olduğunuz için de oyun oynarken daha az yorulursunuz.

Yeni başlayanlara sayfalarında bu sayıda hamle saymak konusu üzerine düşündük biraz. Hamle saymak oyunumuzu geliştirir. Oyunlarda belirli bir üstünlük sağlamamıza yardımcı olur. Ama birçok özelliği, güzelliği olsa da go bir oyun. Bir oyunun temel işlevini unutmamalı. Hoş vakit geçirtmek… Bu ilk yazıda hamle saymaktan bahsetmiş olsam da, en önemli gerekliliğin zevk almak olduğunu söylemeliyim. İlk önerim eğlenin! Oyunda ilerleyemiyorum, öğrenerek go oynamaya devam etmek istiyorum diyenlere önerim hamle saymayı da eğlencenize katın… İleriki yazılarda görüşmek üzere.

İyi oyunlar!!!

Yeni Goculara 2 Soru: ikisinde de Siyah oynar yaşar.







Sercan Oruç

Mudanya Ülkü Köyü İlköğretim Okulu Go Kulübü Öğrencilerinin Go Hakkında Duygu ve Düşünceleri

Fen Bilgisi öğretmenimizin Go taşlarını ve tahtasını okula getirip , bize tanıtmasıyla başlamıştı go daki serüvenimiz…Taşları ilk gördüğümüzde şekere benzetmiştik. Oyunla ilgili hiçbir şey bilmiyorduk. Ama çok ilgimizi çekmişti. İlk öğrendiğimiz taşların nefesleri, taş grupları, atari, esir alma, göz yapmak, yaşamak, ölmek ve ko gibi kavramlar olmuştu.

Oyunun içerisine girdikten kısa bir süre sonra , ilköğretimler arasında turnuva düzenlendi. Henüz çok yeni olsak da, turnuva ortamını görmek ve eğlenmek adına turnuvaya katıldık. İlk deneyimimiz olmasına rağmen güzel başarılara imza attık. Bu başarı, ilgimizi ve heyecanımızı daha da arttırdı. Hatta zaman zaman bu işi daha da abartarak, derslerde bile go oynamayı istedik. Daha önce hiçbir oyuna böyle tutkuyla bağlanmamıştık.

Oyunu öğrendikçe - ki daha öğrenecek çok şeyimiz var henüz yolun başındayız. Oyunun hayatla
bağdaşan pek çok ortak noktası olduğunu gördük. Hayatta kalma mücadelesi , yaşamak ve ölmek adına alınan riskler, hatalarımızın peşimizi bırakmaması ve daha çok alan alabilmek uğruna verilen bir savaş..

Goyu tanıma fırsatı bulduğumuz ve oynadığımız için kendimizi şanslı hissediyoruz.

Hanife –Hatice – Emine- Haydar (8/A)


Goda siyah ve beyaz taşlar askerleri, tahta ise bir savaş alanı sembolize etmekte. Rakibe karşı kendini savunmak, zorlu bir savaşı kazanmak, alanımızı genişletmek adına sürüp giden heyecanlı bir macera gibi. Kuralları çok kolay olmasına karşı , oynaması zor olan bir oyun . Hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan ve planlar kurmamızı sağlayan zevkli ve vazgeçilmez bir oyun bizim için.

Sinem – Temel (6/A)

Go hem zeka hem de hayal gücümüzü kullanarak oynayabileceğimiz , değişik stratejiler geliştirebileceğimiz stres atıp , tüm olumsuz düşüncelerden arınabileceğimiz mükemmel bir oyun… Umarız ki go da satranç gibi ,ileriki yıllarda ders olarak okutulur ve daha çok kişiye ulaşabilir. Böylece herkes tarafından sevilen, zevkli bir tutku haline dönüşebilir.

Barış- Abdullah-Ufuk –Aysel (7/A)

Mudanya Şükrü Çavuş- Sait Eroğlu İlköğretim Okulu 3- C Sınıfı Öğrencisi Müge Yeniada’nın Go Hakkındaki Görüşleri

Merhaba,

Ben Müge Yeniada. Mudanya’da Şükrü Çavuş-Sait Eroğlu İ.Ö.O. da 3. sınıf öğrencisiyim. Go’ya sınıf arkadaşlarımdan Erdem’in velisi Haldun Amca’nın bize ücretsiz olarak kurs verme teklifi ile başladım. Bu oyuna merak sardım, birkaç arkadaşım ile oyunu öğrenmeye başladık. İlk 9x9 ile başlamışken, öğrendikçe 13x13 e geçtik. Problem kitapları aldık. Yeni tahtalar aldık. Sonra Mudanya Go Kulübünü bulduk. Başkan Müge Yeniada, yardımcı Erdem Oymak, sekreter Sena Dikici, sayman Oğuzhan Bıçakçıoğlu oldu. İsimlerimizin yazılı olduğu t-shirtler hazırlattık. Okulumuzun kütüphanesinde düzenli toplanarak oyunumuzu geliştirdik. Goya başlayalı 2 seneye yakın zaman oldu. Birçok turnuvalara gittik. yaşça büyüklerimizle oynadık, bazen yendik bazen de yenildik. Ama biz bu oyunu eğlence için oynadık. Hatta Japonya’dan en ünlü go ustalarından biri bile bize seminere geldi. Çok ama çok keyifliydi. Haldun Amca ona kulübümüzün t-shirtünü hediye etti.

İyi ki bu oyunu öğrenmişim. Boş zamanlarımızda da go oynuyoruz. Mutluyum, duygularımı taşlarda yaşıyorum. Sevinince keyifle oynuyorum, üzülünce taşlar benim arkadaşım oluyor.

İşte ben go ile böyle tanıştım. Çok sevdim.Ama asla kendi aramızdaki oyunlarda arkadaşlarımı rakip olarak görmedim. Go günlük yaşamımda da beni eğlendirdi. Zaman zaman güzel hatıralar yaşadım, kimi zamanlarda da üzüldüm.

Hayalimdeki şey, büyüyünce go adına bir şirket kurmak. İnşallah başka illerde düzenlenen seminerlere katılırız ve farklı rakiplerimiz olur.

Ben goyu yeri geldiğinde eğlence yeri geldiğinde ciddiyet olarak bildim. Go diğer oyunlara hiç benzemiyor ve ben goyu çok seviyorum. Benim kalbimde Gonun ayrı bir yeri var. Go ayrıca bir zeka oyunudur. Bu oyun eğer beyin iyi kullanılırsa kazanılır. Bizim zekamızın gelişimine yardımcı oluyor. Bize çok şey kazandırdı. Çok mutluyum!

Müge Yeniada

Kaybeden Kim? Kazanan Kim?

Go ile ilgili çok fazla efsane anlatılır, güzel sözler söylenir. Hepsi de ilgi çekici, merak uyandırıcı mistik hikayeler ve sözlerdir. Go oynayan iki kişi 1945’te Hiroşima’ya atılan atom bombasının ardından, tahta üzerinden dağılan taşları toplayıp tekrar oynamaya devam etmişler. Go evrenin-yaşamın tahta üzerine yansımasıdır. Go filozofların oyunudur. Aklıma hemen gelenler bunlar. Daha nice niceleri.

Çok güzel söylenceler hepsi de. Yaşamla iç içe. Bazen yaşamdan oldukça kopuk. Gizem dolu hikayeler. Doğu felsefelerinin temel arayışlara verdikleri cevaplarla yoğrulmuş güzel söylenceler.

Go öğrenmeye başladığımda üst seviyelerdeki oyuncuların oyunlarını izlerken oyunun gidişatından hiçbir şey anlamazdım. Oyunun ilerleyen aşamalarında hep şu soruyu sorardım. “Kaybeden kim? Kazanan Kim?” Aradan onca zaman geçmesine rağmen hala bu soruları soruyorum. Kısaca benim Go oyununa bakışımı özetliyor bu sorulara verilemeyen cevaplar “KAYBEDEN KİM? KAZANAN KİM?” Yoksa bir denge oyunu mu? Go. Sorular, cevaplar, sorular. Genellikle Go’nun felsefe ile ilişkilendirilmesi Zen felsefesi ile yapılır. Pek fazla bilgim olmadığı gibi kendimce pek yanlışta bulmam bunu. Doğu ile Batı felsefelerinin temel arayışlara verdikleri cevapları karşılaştırma oldukça kapsamlı bir konu ancak yeri gelmişken Go ve Felsefe ilişkisiyle ilgili birkaç arayışa girmek isterim.

Bir çok çelişkiyi barındıran yaşamda aynı çelişkileri Go oyununda da buluyoruz. Belki de yaşamımızda beceremediğimiz şeyleri Go oyununda yapmaya, yaratmaya, yaşamaya,yaşatmaya çalışıyoruz. Kim bilir? Yaşam nasıl öldürmek yok etmek üzerine kurulu değil, beraberce yaşamak üzerine kurulu bir oyun ise Go da bence bize bunu bir kere daha hatırlatan, hatırlatması gereken bir oyun. Yaşamda yok etmesi kolaydır. Beraber yaşamak ise zor . Go bize bu kuralı hatırlatır belki. Tahtaya yapılan her hamlede acıları, ölümleri, savaşları tekrar tekrar anımsatır. Ama aynı zamanda bir cevap sunar bize Go, cevap olarak paylaşımı sunar. Paylaşmayı sunar. İşte bu nedenle Go oyuncuları paylaşmayı öğrenen, öğreten ve ören kişilerdir.

Peki bu oyunda sizce Kaybeden kim? Kazanan kim?

Türker Özşekerli

1. Fuseki Go Turnuvası / 18 Şubat - Ankara

Babamın beni yataktan zorla kaldırması ile uyanmaya çalışıyorum. O ara tanıdık bir sesin kurduğu cümle,

-Oğlum kalk turnuvaya geç kalacaksın…

Küçük bir grup olarak eğlenmek, go adına bir şeyler yapmak amacı ile başladığımız fanzin macerası bizi bu fanzin adına turnuva düzenlemeye kadar götürdü. Benim düzenlenmesine katkı yaparak içinde bulunduğum ilk turnuva organizasyonuydu ve gerçekten çok heyecan vericiydi. Ama ben turnuvaya geç kalmak üzereyim. (:

İşte böyle başladı turnuva sabahım. Saat 10.00’da Kafe Orta Dünya’da olmam gerekiyor fakat düşününce en erken 10:30 gibi orada olabilirim. “Yola çıkayım hemen. Ne kadar az geç kalırsam o kadar iyidir” diyorum ama bir yandan haber vermek, bir yandan azar işitmek için Bertan’ı arıyorum ve çoğu kişinin geç kaldığını öğreniyorum. Hadi hayırlısı…

Orta Dünya’ya vardığımda kayıtlar yapılıyordu, üst kat tamamen bize ayrılmıştı, boş duramadım hemen sıcak ortamın içine girdim ve dönen geyiklere karıştım. İlk turlar açıklandı. Eren goesss to Selin with 9 handicap. Kimsenin oyun oynamadığı bir odaya attılar bizi, Selin’in gülmeleri eşliğinde rahat bir oyun geçirirken kocaman bir grubumun ölmesi ile kendime geldim.
Bir sigara arasından sonra devam eden oyunu ben kazandım ve diğer maçları seyretmek için odaları dolaşmaya başladım. Çoğu kişi oyununu bitirmişti zaten, yavaş yavaş 2. tura geçelim derken Sabrican ve Mert’in oyununun bitmediğini fark ettik. İlk tura ayırdığımız zaman dolmak üzere olduğundan bu maç için byo-yomi başlatmaya karar verdik.Turnuvada saatimiz olmadığı için Sercan ve ben saatlerimizle byo-yomiyi tutalım dedik. Sanırım bu Türkiye’de bir ilkti. (: Bu maç da bitti ve artık 2. tura geçebilirdik.

Eşleşmeler sonucu ODTÜ’den Kemal ile aynı masaya oturduk, handikapsız oynamanın rahatlığı ile oynarken birden saldırı üstüne saldırı almaya ve bunların sonucunda ölmeye başladım. Zorlamanın anlamı yoktu sanırım ve terk ettim. İlk üçe girmek için katıldığım turnuvada daha ikinci maçta kaybetmenin sıkıntısı ile mutfağa gittim ve öğlen yemeği için hazırlıklara yardım ettim. Bütün oyunlar bittikten sonra ve yemekler hazırlanmaya devam ederken Türkiye’de go hakkında yapılması düşünülen planlar, fanzinimizin gelecek sayılarındaki içerik, turnuvalar ve farklı farklı konular hakkında zevkli sohbetler oldu. Tabii ki bir de vazgeçilmez geyikler…

Yemeğin ağırlığı üstümüze çökerken 3. tur eşleşmeleri yapıldı. Yılmaz’la eşleştik ayrıca yanında bir de rakibime 9 handikap vereceğim gerçeği tabii ki. Aman Tanrım! Ya handikap vermek çok zor bir iş, tahtada kocaman alanları koruyan 9 adet siyah taş. Nereden girebilirim ki rakip alana? “Hayırlısı tabii” diyip başlıyorum. Yılmaz’ın başarılı başlangıç hamleleri ile geriye düştüğümü düşünerek gerildim biraz. Derken gülme sesleri. Karşı masamızdaBertan ve Sercan oynuyorlar. Ben detam karşılarındayım. Sanıyorum ilk 20hamleye kadardı, simetrik oynadılar. ((:Onlar gülüyor. Ben de karşıdan onlaragülüyorum. Gülmemem lazım. Karşımdaki oyuncuya saygısızlık ama tutamıyorum ki kendimi. Adamlar çok eğlenceli oynuyorlar. Neyse toparlandım ve oyunuma yeniden konsantre oldum, devam eden hamlelerde Yılmaz bir kaç hata yapınca bunları iyi değerlendirdim ve oyunu kazandım. 3’te 2 olmuştu. Belki de hala ilk üçe verilicek ödül olan müzik kutusu için şansım vardır. (:

Veeeee 4. tur… Mert ile oynayacağım. Oh, yine 2 siyah taş var tahtada ve ben yine panik oldum. Başladık oyuna, klasik başlangıç hamleleri ve sonra josekiler. Hemen arka masamda da Bertan ve Selçuk oynuyorlar, onları da bir yandan takip ediyorum çünkü eğer Bertan oyunu
kaybederse ben 3. olurum ve müzik kutusunu kaptığım gibi eve götürürüm. Mert büyük bir grubunun ölmesinden sonra teşekkür ederek terk etti ve böylece benim için turnuva bitmiş oldu.
Kalan maçlarında bitmesini bekledik. Tüm maçlar bitti. Bertan kazandı. (:


Orta Dünya’nın alt katına koşarak inip hediyeleri kaptım ve geldim. İlk üçe müzik kutusu (sırası ile Adem, Bertan, Selçuk) ve “Savaşçı Ruh” ödülü ( Burak Yeşilyurt ) Adem’in hediye edeceği bir kitap. Çağatay Hoca’nın turnuvayı bir konuşmayla kapatması ve ödül töreninden -benim Adem’i kucaklamamdan- sonra, yavaş yavaş dağılmaya başladık, hayır tabii ki evlere değil. (:

1.Fuseki Go Turnuvası’nın katılan herkes için bu kadar eğlenceli geçtiğini düşünüyorum. En önemlisi uzun bir aradan sonra Ankara’da yaşayan bu kadar insanın bir araya gelmesi çok sevindiriciydi. Umarım devam eden günlerde, turnuvalarda ve toplantılarda da bu kadar fazla katılımı gerçekleştirebiliriz.

Bir sonraki sayıda veya turnuvada görüşmek dileğiyle…

Son olarak aklıma takılan bir şey var; Adem kalktı İstanbul’dan geldi bu kadar Ankaralıyı geride bırakarak 1. oldu bizde onu sapasağlam İstanbul’a gönderdik ya ilginç oldu. (((: Neyse 2. Ulusal Hacettepe Go Turnuvası’na artık. Sanıyorum ortada bir de iddia vardı. (:

Eren Kurter

Sırbistan ve Eski Yugoslavya’da Go

Tarih
Go Yugoslavya’da ilk olarak 40 yıl kadar önce oynandı. Küçük meraklı bir grup oynamaya başladı ve oyun kişisel bağlantılarla yavaşça şehirlerarasında yayılmaya başladı. Slovenya’da başlayıp Hırvatistan ve Bosna’ya oradan da Sırbistan’a doğru yayıldı. Makedonya ve Karadağ’da sadece birkaç oyuncu vardı. Belgrat, başkent ve en büyük şehir olmasına karşın, goya sonradan başlayan merkezlerden. 30 yıl önce dan seviyesindeki iki adet oyuncunun gelmeleriyle başlanmış.

Go nüfusu
Bugün Sırbistan’da yüzden fazla aktif oyuncu var. Kulüplerimizin kırktan az aktif oyuncusu var. Bir ya da iki haftada bir düzenlediğimiz kulüp toplantılarına katılım 10–20 kişi dolaylarında. Genellikle diğer benzer sporlarla birlikte kulüplerde oynamaktayız, bazen aynı zamanlarda. Ama genellikle dönemlerimiz var. Pek çok oyuncu goda uzun geçmişe sahip. Kiminin 30 yıldan fazla… Hemen hemen tüm dan seviyesindeki oyuncularımız goyu 10 yıldan uzun süredir oynuyorlar. Turnuvalarımızdaki oyuncu sayısı normalde 20 ile 30 arasında olmakta. Kimi durumlarda daha çoktu. Genellikle, alışılmadık bir oranla, bu sayının yarısı dan oyunculardan oluşmakta. Bu ise fazla yeni oyuncumuzun bulunmadığını göstermekte. Bu yılki Sırbistan Şampiyonası’nda ilk dört sıradakilerin yaşları 32, 16, 28 ve 52’ydi. Bu sayılar yaş dağılımında neredeyse ortalama bir örnek. Aynı şampiyonada 6 kadın oyuncu bulunmaktaydı.


Turnuvalar
Biz Sırbistan’da kimi yaz ve kış ayları dışında her ay turnuva düzenlemekteyiz. En önemlileri Sırbistan Şampiyonası (erkekler, kadınlar ve küçükler kategorisinde), Sırbistan Kupası (bu iki turnuva puanlama sisteminde kullanılmakta.). Ayrıca takım şampiyonaları ve diğer üç açık turnuva (Belgrat daha önceden Avrupa GP’sinde yer almaktaydı.) daha bulunmakta. Bunların dışında go merkezlerimizde şehir şampiyonaları yapılmakta. Bazen sıkıldığımızda ya da ana turnuvalara hazırlanmak istediğimizde yerel turnuvalar düzenlemekteyiz. Japonya, Kore ve ulusal takım temsilcilikleri için puan sistemi kullanmaktayız.

Eski Yugoslavya cumhuriyetlerinde go
Savaş ve kriz döneminde go da kötüye gitti. Sırbistan’da kimi kulüpler oynayacak yerlerini kaybettiler ve hala bu problem sürmekte. Pek çok oyuncu yaşamaya başka ülkelere gitti ve kiminin artık oynamaya vakti yok çünkü daha fazla çalışmalılar. Neyse ki genç oyuncularımız var. Böylece savaş öncesiyle aynı seviyedeyiz. Bu yılki şampiyonada ilk üç sıra genç oyunculara gitti.

Bosna’da go Sarajevo ve Banjaluka’da oynandı. Banjaluka’da go en zor dönemlerde, sivil savaş sırasında patlama yaptı. Bugün Sırbistan’a göre daha az oynamaktalar ve devletten fon alamamaktalar. Yıl içinde az sayıda turnuvada düzenlenmekte ve bir süredir yeni ustalara sahip olamadılar.

Zagreb’de ( Hırvatistan) Mladen Smud çocuklarla çok çalışmakta. Ne yazık ki tüm dan oyuncuları 60’larında ve az sayıda güçlü kyu oyuncuları bulunmakta.

2 milyonluk bir ülke için Slovenya’nın çok sayıda go oyuncusu var. Dağılma sürecinde diğer cumhuriyetlerdeki gibi sorun yaşamadılar. Bugün genç oyuncular ilk sıralarda yer almakta.


Yaygınlaştırılması
Zaman zaman dergilerde yazılarımız, televizyon sunumlarımız, derslerimiz vs. oldu. Fakat hiçbir zaman çok sayıda insanı etkileyemedik. 2000 yılında okullarda Ing projesini uyguladık ve final turnuvasında 100 kadar öğrenci oynadı. Fakat sadece bir kaçı bugün hala oynamakta. Go öğrenciler ve aynı ilgilere sahip arkadaşlar arasında hızlıca yayılmakta. Bir keresinde Belgrat Üniversitesinde 20 kişilik bir grubumuz vardı. Birkaç yıl sonra 5 adet dan oyuncusu yetişti ki bu çok iyi bir sonuç. Goyu yaymanın en iyi yolu kişisel temastan geçiyor. Bir topluluğun başarısı için önemli bir konu da güzel bir yerde odalarının bulunması.

Kaynaklar

Go Sırbistan’da spor olarak sınıflandırılıyor. Son grupta yer aldığımızdan çok fazla olmasa da temel ihtiyaçlara yetecek düzeyde fon alabilmekteyiz. Örneğin, bu yıl iyi kaynak sağladık. Avrupa takım şampiyonasında takımlarımızın tüm giderleri karşılandı ve önemli yerel turnuvalarda tüm oyuncuların giderleri karşılandı. Bu yıl, 10 yıldan beri ilk kez, 3000 avroluk go malzemesi aldık. Fakat, çoğu turnuvada oyuncular kendi giderlerini ödemek zorunda oluyorlar. Büyük bir go merkezi olan Kragujevac’ta topluluklar şehir tarafından desteklenmekte ve hemen hemen tüm giderleri karşılanmakta. Nis ve Belgrat gibi diğer büyük go merkezlerinde go toplulukları çok az fon almakta ya da hiç alamamaktalar. Küçük şehirlerde iyi sonuçlar alıyorsanız destek bulmanız daha kolay ve iyi haberler hızlıca yayılır. Nis’te çoğu yaşlı oyuncular go nedir bilir ve 1989’da yapılmış olan Avrupa Go Şampiyonasını hatırlar. Belgrat’ta ise insanların çoğu go hakkında bir şey duymamışlardır.

Go aileleri
Kimi oyuncularımız go sevgilerini ailelerine vermiş durumda. Ivan ve Dragan Dubakovic kardeşler dan oyuncuları ve babaları Sırbistan’daki ilk oyunculardan. Dusan ve Nikola Mitic eski Sırbistan şampiyonu Dragan Mitic’in oğulları. Lazar Manojlovic yine bir başka dan oyuncusunun oğlu. Hepsibabalarından daha güçlü oldular. Öyle görünüyor ki erken başlamak çok önemli ve iyi bir öğretmene sahip olmak … En iyi 15 oyuncumuzun 4’ü ikinci nesil oyunculardan oluşmakta.

Arkadaşlıklar
Go’da aynı ilgilere sahip pek çok kişiyle tanışabilirsiniz. Ayrı ülkelerde olsanız bile hızlıca yeni arkadaşlıklar kurabilirsiniz. Belgrat’ta bazen birlikte içmeye gidiyoruz ya da evde dostluk oyunları oynuyoruz veya filmlerden, televizyondan konuşuyoruz vs. Banjaluka, Nis ve Kragujevac gibi diğer şehirlerde pek çok arkadaşım var ve bazen go dışında da görüşüyoruz. Kimi arkadaşlarım 50’li yaşların ortalarında. Bir gece birlikte dışarı çıktığımızda kız arkadaşım şaşırdı. Babası yaşındaki insanlarla arkadaşlık kurabileceğini hiç düşünmemiş. Tabi ki kimi insanlarla frekanslarımız uyuşmuyor ve kimi ortak noktaları yakalamak zor oluyor.

Internet
Şu sıralar goya internette başlamış ve oradan bu oyunu öğrenen pek çok oyuncumuz var. Kadın şampiyonumuz Beti Mihajlovic bile tahta üzerinde ilk defa oynamasına karşın şampiyonluğu kazandı.

Malzeme
Go malzemesiyle ilgili hep zorluk çektik. Japonya’dan kimi go takımları aldık fakat go takımı ve kitapları almak istiyorsanız bu çok zordu. Şu sıralar durumumuzu iyileştirdik. 14 avroluk maliyetle Kore’den 100 adet cam takımı getirttik. Ayrıca Vladimir Danek’le iletişime geçtik ve daha kısa sürede ve daha az miktarda hazır olmak üzere topluluğumuz için 16 avroya 60 takım istedik. Burada 19x19 ve 13x13 olmak üzere kontrplaktan go tahtalarını 8 avroya ürettik. Burada satılık go kitapları yok. Genellikle oyuncularımız uluslar arası turnuvalarda kitap almaktalar. Diğer oyuncular ise onlardan kitap istemekte ya da kitapları kopyalamaktadırlar. Ayrıca internette de pek çok kitap var. Bu yüzden okuma malzemesi olarak bir sıkıntı çekmemekteyiz. Küçük bir pazarımız olduğu için Sırbistan’da her hangi bir kitap bastırmadık.


Önceden ve şimdi go
Şu aralar, goyu 30 yıldan beri oynayan bir arkadaşım Mijodrag Stankovic ile gonun geçmişi ve şimdisi hakkında konuşuyorum. Dedim ki: “Goyu 1988’de öğrendiğimde az sayıda oyuncu, sadece birkaç kitap vardı ve ustalaşmam 2 yıl sürdü. Bu günlerde ise çok sayıda oyuncumuz, internet, okuyabileceğimizden daha çok kitabımız ve ustalaşmak üzere oynayan daha çok genç oyuncumuz var.” Arkadaşım ise, oynamaya başladığında oyuncuların bile olmadığı ve onunla arkadaşlarının ustalaşmasının sadece 1 yıl sürdüğü şeklinde cevapladı. Öyle gözüküyor ki hangi koşullarda oynadığınızdan çok ne kadar oynamak istediğiniz önemli.

Milos Bojanic / Ocak 2007